Docsity
Docsity

Prepare for your exams
Prepare for your exams

Study with the several resources on Docsity


Earn points to download
Earn points to download

Earn points by helping other students or get them with a premium plan


Guidelines and tips
Guidelines and tips

law103 Bilkent üniversitesi, Study notes of Law

Law Bilkent university constitutional law lecture notes, part 3

Typology: Study notes

2019/2020

Uploaded on 10/12/2023

ecem-saglik
ecem-saglik 🇹🇷

3 documents

1 / 6

Toggle sidebar

This page cannot be seen from the preview

Don't miss anything!

bg1
BİLKENT ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ve
İKTİSADÎ, İDARÎ ve SOSYAL BİLİMLER FAKÜLTESİ
SİYASET BİLİMİ – KAMU YÖNETİMİ BÖLÜMÜ
2020–2021 Öğretim Yılı, Güz yarıyılı
Section 1 ve Section 2'de
Anayasa Hukuku (Genel Esaslar -LAW 103-) Derslerinde İşlenen Konulara İlişkin
Özet Bilgi Notu
(4)
Erdal Onar
Bilkent Üniversitesi Öğrencilerinin Kullanımına Mahsustur
SİYASAL SİSTEMLER
Siyasal sistem "siyasal kurumların oluşturduğu anlamlı bütündür" şeklinde
tanımlanabilir. Bu tanımda yer alan "siyasal kurum" da, politika üreten tüm kurumlar olarak
açıklanabilir. "Politika"ya gelince, onun için de, Deniz Baykal’dan yapılan bir alıntı ile
"Kamusal alan içinde yer alan konularda alınacak kararlarla ilgili seçmeleri ifade eder"
dememiz mümkündür (Deniz Baykal, Siyasal Katılma, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi Yayını, Ankara 1970). Bir başka ünlü düşünür Andrew HEYWOOD ise, politikayı,
"İnsanların içinde yaşadıkları kamusal hayata ilişkin kuralların korunması, ya da
değiştirilmesi faaliyeti" şeklinde açıklamaktadır (Andrew Heywood, Politics, Palgrave, 2007
(Bilkent Üniversitesi Kütüphanesindeki yeri: JA66 .H45 2007). Bu tanımların ışığında, biz
politikayı önemseyelim veya önemsemeyelim, onun farkında olalım veya olmayalım, başka
kişileri de ilgilendirebilecek, yani kamusal alan içinde yer alan bir konu üzerinde etki
doğurabilecek çeşitli seçeneklerden birini tercih ediyorsak, o seçeneğin gerçekleşmesini
istiyorsak politika yapıyoruz, bir politik tercihte bulunuyoruz demektir.
Tekrar, “siyasal kurumların oluşturduğu anlamlı bütündür” biçiminde tanımlanan
siyasal sistem kavramına geri dönecek olduğumuzda, siyasal sistemleri, çeşitli açılardan
gruplandırabilmek, onları ortak özelliklerine göre ayırabilmek mümkündür ve tarihin çok eski
çağlarından beri bu tür gruplandırmalar, ayrımlar yapıla gelmektedir. Bu bağlamda, Aristo
(Aristotales: M.Ö. 384-322) tarafından yapılan siyasal sistem ayrımından, o vakitler,
demokrasiye yüklenen çok farklı anlam dışında, günümüzde dahi yararlanılabilir. Gerçekten,
Aristo, siyasal sistemleri yönetimi elinde bulunduranların sayısına ve yönetimin iyi veya kötü
işleyişine göre belirlemektedir. Bu bağlamda;
İyi Kötü
Tek kişi Monarşi Tyranny (Tirani)
Az sayıda kişiden oluşan bir grup Aristokrasi Oligarşi
Halk Cumhuriyet Demokrasi (Ayak takımının
yönetimi)
Bir başka ayrım, otoritenin (yani devlet kudretinin) yönetilenler tarafından niçin meşru
görüldüğünden yola çıkılarak yapılmaktadır. Bu bağlamda, ünlü bir düşünür Max Weber
(1864-1920), otoritenin (devlet kudretinin) yönetilenler, yani halk tarafından meşru
görülmesini üç farklı nedene dayandırmaktadır ve bu doğrultuda 3 farklı sistemden söz
edilebilir:
pf3
pf4
pf5

Partial preview of the text

Download law103 Bilkent üniversitesi and more Study notes Law in PDF only on Docsity!

BİLKENT ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ve İKTİSADÎ, İDARÎ ve SOSYAL BİLİMLER FAKÜLTESİ SİYASET BİLİMİ – KAMU YÖNETİMİ BÖLÜMÜ 2020–2021 Öğretim Yılı, Güz yarıyılı Section 1 ve Section 2'de Anayasa Hukuku (Genel Esaslar -LAW 103-) Derslerinde İşlenen Konulara İlişkin Özet Bilgi Notu

Erdal Onar Bilkent Üniversitesi Öğrencilerinin Kullanımına Mahsustur

SİYASAL SİSTEMLER

Siyasal sistem "siyasal kurumların oluşturduğu anlamlı bütündür" şeklinde tanımlanabilir. Bu tanımda yer alan "siyasal kurum" da, politika üreten tüm kurumlar olarak açıklanabilir. "Politika"ya gelince, onun için de, Deniz Baykal’dan yapılan bir alıntı ile "Kamusal alan içinde yer alan konularda alınacak kararlarla ilgili seçmeleri ifade eder" dememiz mümkündür (Deniz Baykal, Siyasal Katılma, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayını, Ankara 1970). Bir başka ünlü düşünür Andrew HEYWOOD ise, politikayı, "İnsanların içinde yaşadıkları kamusal hayata ilişkin kuralların korunması, ya da değiştirilmesi faaliyeti" şeklinde açıklamaktadır (Andrew Heywood, Politics , Palgrave, 2007 (Bilkent Üniversitesi Kütüphanesindeki yeri: JA66 .H45 2007). Bu tanımların ışığında, biz politikayı önemseyelim veya önemsemeyelim, onun farkında olalım veya olmayalım, başka kişileri de ilgilendirebilecek, yani kamusal alan içinde yer alan bir konu üzerinde etki doğurabilecek çeşitli seçeneklerden birini tercih ediyorsak, o seçeneğin gerçekleşmesini istiyorsak politika yapıyoruz, bir politik tercihte bulunuyoruz demektir. Tekrar, “siyasal kurumların oluşturduğu anlamlı bütündür” biçiminde tanımlanan siyasal sistem kavramına geri dönecek olduğumuzda, siyasal sistemleri, çeşitli açılardan gruplandırabilmek, onları ortak özelliklerine göre ayırabilmek mümkündür ve tarihin çok eski çağlarından beri bu tür gruplandırmalar, ayrımlar yapıla gelmektedir. Bu bağlamda, Aristo (Aristotales: M.Ö. 384-322) tarafından yapılan siyasal sistem ayrımından, o vakitler, demokrasiye yüklenen çok farklı anlam dışında, günümüzde dahi yararlanılabilir. Gerçekten, Aristo, siyasal sistemleri yönetimi elinde bulunduranların sayısına ve yönetimin iyi veya kötü işleyişine göre belirlemektedir. Bu bağlamda; İyi Kötü Tek kişi Monarşi Tyranny (Tirani) Az sayıda kişiden oluşan bir grup Aristokrasi Oligarşi Halk Cumhuriyet Demokrasi (Ayak takımının yönetimi) Bir başka ayrım, otoritenin (yani devlet kudretinin) yönetilenler tarafından niçin meşru görüldüğünden yola çıkılarak yapılmaktadır. Bu bağlamda, ünlü bir düşünür Max Weber (1864-1920) , otoritenin (devlet kudretinin) yönetilenler, yani halk tarafından meşru görülmesini üç farklı nedene dayandırmaktadır ve bu doğrultuda 3 farklı sistemden söz edilebilir:

Geleneksel otoriteye dayalı sistemler Karizmatik " " " Rasyonel-hukuki " " " Bu ayrımlar dışında, günümüz için kapsayıcı bir "siyasal sistemler ayrımı", Juan Linz 'den ve Ergun Özbudun 'dan yararlanılarak, iki kilit kavram, "siyasal çoğulculuk" ve "siyasal katılma"nın bulunup bulunmadığına göre şöyle yapılabilir: Geleneksel Totaliter Otoriter Demokratik Siyasal çoğulculuk (Pluralism)

Siyasal katılma (Political participation)

(politizasyon)

(depolitizasyon)

Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı gibi, eğer bir ülkede i- bu iki kilit kavramın ikisi de bulunmuyorsa o sisteme "GELENEKSEL"; ii- siyasal çoğulculuğa izin verilmiyor fakat tek bir resmi ideoloji doğrultusunda yoğun bir katılma isteniyorsa, yani o resmî ideoloji yönünde bir politizasyon varsa ona TOTALİTER; iii- sınırlı bir siyasal çoğulculuk yanında siyasal katılma olabildiği kadar engelleniyor ve kitleler kendi istekleriyle politikaya katılmamaya özendiriliyorlarsa, yani ortada br depolitizasyon varsa bu sisteme OTORİTER; iv- hem siyasal çoğulculuğun, hem etkin bir siyasal katılmanın varolduğu bir sisteme ise "DEMOKRATİK" sistem denilebilir. Burada sözü geçen siyasal çoğulculuktan anlaşılması gereken şey, kamu politikalarına yönelik değişik görüşlerin serbestçe üretilebilmesi, o an izlenen politikanın desteklenebilmesi veya tam aksine eleştirilebilmesi, onun değiştirilmesinin istenebilmesi ve bu amaç doğrultusunda çeşitli örgütlenmelere gidilebilmesinin serbest olmasıdır. "Siyasal katılma" kavramına gelince, çağımızın çok ünlü bir düşünürü, Robert Dahl , siyasal katılmayı, siyasal sistem ile o sistemde yaşayan fert, birey arasındaki ilişki şeklinde tanımlamaktadır ve Dahl bu ilişkiyi gittikçe yoğunlaşan dört katmanda göstermektedir: i- İlgilenme, ii- Önemseme, iii- Bilgilenme, iv- Eylem Geleneksel Sistemde yukarıda da değinildiği gibi, siyasal çoğulculuk da, siyasal katılma da bulunmamaktadır. Totaliter sistemde resmî bir ideoloji yönünde yoğun bir katılma (politizasyon) söz konusudur. Ünlü düşünürler, Carl J. Friedrich ve Zbigniew Brzezinski , bir totaliter sistemde bulunması gereken özellikleri şöyle sıralamaktadırlar: *Resmî bir ideoloji, *Totalist bir tek-parti, *Gelişmiş bir haber alma örgütü (gizli polis), *Kitle iletişim araçlarının tekelleşmesi ve totalist partinin kontrolü altında tutulması, *Ekonominin tek bir merkezden kontrolü, *Silâhlı kuvvetlerin totalist partinin kontrolü altında tutulması.

yasama organı içinde birarada bulunuş biçimleri anlaşılır. Bu doğrultuda, siyasal parti sistemlerinin belirlenmesinde izlenebilecek bir yöntem, yasama organında kaç partinin yer aldığına bakmaktır. Sayısal açıdan yapılabilecek bu belirleme uyarınca, yasama organında bir parti varsa, tek-parti sisteminden, iki parti varsa iki parti sisteminden, ikiden fazla partinin olması durumunda da çok-parti sisteminden söz edilebilir. Ancak, bu tür bir belirleme büyük ölçüde yanıltıcı olabilir Gerçekten, bazen yasama organında birden fazla parti olmasına karşın sistemin sanki yasama organında tek bir parti varmış gibi çalışması mümkündür. Aynı şekilde, yasama organında ikiden fazla partinin varlığına karşın, sistemin işleyişi sadece iki partiye dayanıyor da olabilir. Bu nedenle, daha sağlıklı bir parti sistemi belirlenmesinde, sayısal durumdan çok, partilerin sistem içindeki rollerine, fonksiyonlarına bakılabilir. Bu bağlamda, eğer birbirini izleyen değişik seçimlerde, yasama organında hep aynı parti, diğer partilere göre çok daha büyük bir çoğunlukla yer alıyorsa, sistem o parti ekseni etrafından çalışacağından, sanki tek bir parti varmış gibi düşünülebilir. Böylesi bir oluşuma fonksiyonel acıdan hâkim tek-parti sistemi” denilmektedir. Japonya’da Liberal Demokratik Parti, bu tür parti sisteminin ilginç bir örneğini oluşturmaktadır. Çünkü, anılan siyasal parti, yıllardır, çok kısa bir evre hariç olmak üzere, hep tek başına iktidara gelmektedir ve bu durum aynı şekilde sürüp gitmektedir. Yasama organında başka partilerin de bulunmasına rağmen, sistemin çalışmasında hep bu partinin önemli bir rol üstlenmesi, sistemin tek bir parti varmış gibi çalışmasına yol açmaktadır ve bu nedenle, böyle bir duruma hâkim tek-parti sistemi adı verilmektedir. Buna karşılık, yasama organında ikiden fazla partinin yer almasına karşın, bir parti tek başına iktidara gelebilecek sayıda milletvekiline sahipse ve muhalefet partilerinin en çok iskemleye sahip olanı, yani anamuhalefet partisi de, iktidar partisinin sahip olduğu milletvekili sayısına yakın sayıda milletvekilliği kazanabilmişse, yasama organında bu iki partiden başka partiler de bulunduğu halde, sistem sanki iki parti varmış gibi işlemektedir ve su nedenle, sayısal açıdan olmasa da, fonksiyonel açıdan sisteme iki-parti sistemi denilmektedir. 2010 yılında gerçekleştirilen seçimlerden sonra bu iki-partili yapı bazı değişiklikler gösterse de, en azından o yıla kadar İngiltere’deki durum bu tür parti sistemini yansıtmaktadır. Gerçekten, yıllarca, ya Muhafazakâr Parti, ya da İşçi Partisi tek başına iktidar gelmekte ve bu durum aynı şekilde sürüp gitmekteydi. Parlamentoda başka partiler de yer aldığı halde, sistemde, iktidar ve ana muhalefetin hep bu iki parti arasında yer değiştirdiğine tanık olduğumuz için, diğer partileri yok farz edip, sistemde fonksiyonel açıdan sanki iki parti varmış gibi düşünmek, ciddi bir yanılgıya yol açmayacaktır. Ancak, son yıllarda yapılan seçimlerin çoğunda İngiltere'de iktidarda bir partinin tek başına bulunmadığını burada not etmek gerekir. Gerçekten, 2010 yılında yapılan Avam Kamarası seçimlerinde, Muhafazakâr Parti 306, İşçi Partisi 258, Liberal Demokrat Parti 57 milletvekilliği kazanmış, geri kalan 29 milletvekilliği ise diğer siyasal partiler tarafından paylaşılmıştı. Bu durumda hiç bir parti 650 üye tam sayılı Avam Kamarasında çoğunluğu sağlayamadığı için, bir koalisyon hükûmetinin kurulması gerekmiş ve bu doğrultuda hükümeti Muhafazakâr Parti ile Liberal Demokrat Parti kurmuşlardı. İşçi Partisi ise anamuhalefet partisi unvanını üstenmiş bulunmaktaydı (İngiltere'de 2010 seçimleri sonuçları için sayısal verilere şu siteden ulaşılabilir: http://www.parliament.uk/mps-lords-and- offices/mps/current-state-of-the-parties/ 2015 yılında yapılan genel seçimlerde Muhafazakâr Parti 650 üyeli Avam Kamarasında 330 milletvekilliği sağlayarak Genel Başkan David Cameron hükûmeti kurmuş, fakat BREXIT krizi (açılımı: Britanya’nın Avrupa Birliğinden çıkması = BR (Britain), EXIT (çıkış)=BREXIT) yüzünden 2016 yılının Temmuz ayında Başbakanlıktan ve Muhafazakâr Parti Genel Başkanlığından istifa etmesinin ardından Muhafazakâr Parti Genel Başkanlığına seçilen ve haliyle Başbakan olarak atanan Theresa May, 2017 yılında Avam Kamarası’na üye tam sayısının 2/3 çoğunluğu ile erken seçim kararı aldırabilmişti (snap election). 2017 yılında yapılan Avam Kamarası

seçimlerinde yine hiçbir parti tek başına hükûmeti kurabileceği bir çoğunluğu sağlayamadığı için Muhafazakâr Parti Genel Başkanı Theresa May bir azınlık hükûmeti kurmuştu. 2015 ve 2017 seçimlerinin sonuçları için şu linklere bakılabilir: https://researchbriefings.parliament.uk/ResearchBriefing/Summary/CBP- 7186 https://researchbriefings.parliament.uk/ResearchBriefing/Summary/CBP- 7979 Ne var ki, Başbakan Theresa May ’in, Avrupa Birliği’nden (EU) ayrılışın ne şekilde olacağına yönelik hazırladığı raporlar Avam Kamarası’nda kabul görmeyince, May , Muhafazakâr Parti Genel Başkanlığından ve Başbakanlıktan ayrılmıştı. Muhafazakâr Parti Genel Başkanlığına seçilen ve Kraliçe tarafından Başbakan olarak atanan Boris Johnson iktidarında da sular durulmamış ve Boris Johnson’ın Avam Kamarası’ndan alınmasını istediği erken seçim kararı için 2011 tarihli Fixed- term Parliaments Act” Kanununda erken seçim için aranan üye tam sayısının 2/3 çoğunluğu sağlanamadığından reddedilince bu kaotik durum devam etmiştir. Ne var ki, 2011 tarihli Fixed-term Parliaments Act” in aradığı 2/ koşulunu bir bakıma dolanan (bypass eden) ve Kraliçe tarafından 31 Ekim 2019 tarihinde onanarak yürürlüğe giren, tam uzun adı “An Act to make provision for a Parliamentary general election to be held on 12 December 2019” olan yeni Kanun uyarınca 12 Aralık 2019 tarihinde gidilen genel seçimlerde Muhafazakâr Parti (Conservative Partiy) 364, İşçi Partisi (Labor Party) 203, İskoç Ulusal Partisi (NSP) 48, Liberal Demokrat Parti (Liberal Democratic Party) 12 ve diğerleri 23 milletvekilliği kazanmışlardır. Bu tablo, İngiltere’de (=Birleşik Krallık) yeniden iki-parti sistemine dönüldüğünü göstermektedir. Eğer sistemin işleyişinde, bir diğer deyişle, iktidarın oluşumunda, yasama organında bulunan partilerin ikisinden fazlasına rol düşüyorsa, yani koalisyon hükûmetlerinin kurulması gerekiyorsa, böylesi bir oluşumu da çok-parti sistemi olarak adlandırabilmek mümkündür. Çok parti sisteminde merkez sol ve merkez sağ partilerinden oluşan iki kutuplu bir yapı sergileniyorsa “ılımlı çok parti sistemi” (Federal Almanya); sol veya sağ kanatların hiç olmazsa birinde uçta yer alan (=dogmatik) büyük bir parti bulunuyor ve sistem çok kutuplu bir oluşum gösteriyorsa, buna da aşırı çok-parti sistemi denilebilir. Berlusconi iktidarı öncesinde İtalya’daki durum bu tür bir sisteme örnek gösterilebilir. Hâkim tek-parti sisteminde ve iki-parti sisteminde iktidardaki partinin devlet yönetiminde etkin bir rol üstlenmiş olacağı ve partinin, programının kolaylıkla hükûmet programı haline getirebileceği açıktır. Demokratik sistem konusunu bitirirken, ünlü siyasal bilimci Robert Dahl tarafından belirlenen ve akademik çevrelerde çok yaygın bir kabul gören bazı ölçütlere de burada yer verilmelidir. Bu bağlamda, Robert Dahl makul duyarlılıkta bir demokrasi için bir siyasal sistemde bulunması gerekenleri şöyle sıralamaktadır: i- Örgüt kurma ve bunlara katılma özgürlüğü, ii- İfade özgürlüğü, iii- Oy verme hakkı, iv- Kamu görevlerine getirilebilme hakkı, v- Siyasal liderlerin seçmen tercihini kazanmak için yarışabilme hakkı, vi- Değişik haber alma kaynaklarının varlığı, vii- Serbest ve âdil seçimler, viii- Hükümet politikalarını oylara ve diğer tercih belirtilerine dayandırmak için gerekli kurumların varlığı. (Kaynak: Arend Lijphart, Çağdaş Demokrasiler, Çevirenler: Ergun Özbudun-Ersin Onulduran, Yetkin Yayınları, -tarihsiz-, s. 12. ) Sınavda, bu sekiz koşulun hepsini ezbere bilmeniz beklenmez; ancak en benimsediğiniz üç-dört tanesini aklınızda tutmanız önerilir. "Demokrasi" konusunda değinilmesi gereken son bir iki nokta şunlardır: "Demoskratos" un, yani halkın kendi kendini yönetmesinin, günümüzde nüfusları