Docsity
Docsity

Prepare for your exams
Prepare for your exams

Study with the several resources on Docsity


Earn points to download
Earn points to download

Earn points by helping other students or get them with a premium plan


Guidelines and tips
Guidelines and tips

Borçlar Genel Özet Kısa Not, Study notes of Private law

türk borçlar hukuku genel hükümler için özet. içinde baştan sonra tüm borçlar hukuku genel hükümler notları bulunmakta. özet şeklinde olsa da detaylı anlatım da mevcut. edimden ifaya kadar anlatılıyor.

Typology: Study notes

2022/2023

Uploaded on 12/01/2023

unknown user
unknown user 🇹🇷

1 document

1 / 32

Toggle sidebar

This page cannot be seen from the preview

Don't miss anything!

bg1
EKONOMİHUKUK.COM
Borçlar Hukuku Ders Notları
Ekonomihukuk.com
5.2.2017
Notun güncel hali için ekonomihukuk.com adresini ziyaret ediniz.
Dersin sorularını http://ekonomihukuk.com/borclar-hukuku linkinde bulabilirsiniz.
Notun veya notun bir bölümünün başka sitelerde izinsiz paylaşılması yasaktır.
[Belgenin özetini buraya yazın. Özet, genellikle belgenin içeriği hakkında kısa bir bilgidir. Belgenin
özetini buraya yazın. Özet, genellikle belgenin içeriği hakkında kısa bir bilgidir.]
pf3
pf4
pf5
pf8
pf9
pfa
pfd
pfe
pff
pf12
pf13
pf14
pf15
pf16
pf17
pf18
pf19
pf1a
pf1b
pf1c
pf1d
pf1e
pf1f
pf20

Partial preview of the text

Download Borçlar Genel Özet Kısa Not and more Study notes Private law in PDF only on Docsity!

EKONOMİHUKUK.COM

Borçlar Hukuku Ders Notları

Ekonomihukuk.com

Notun güncel hali için ekonomihukuk.com adresini ziyaret ediniz.

Dersin sorularını http://ekonomihukuk.com/borclar-hukuku linkinde bulabilirsiniz.

Notun veya notun bir bölümünün başka sitelerde izinsiz paylaşılması yasaktır.

[Belgenin özetini buraya yazın. Özet, genellikle belgenin içeriği hakkında kısa bir bilgidir. Belgenin özetini buraya yazın. Özet, genellikle belgenin içeriği hakkında kısa bir bilgidir.]

Borçlar Hukuku Giriş

Borçlar Hukuku bireyle diğer bireyler arasındaki ilişkileri düzenleyen bir hukuk dalı olması nedeniyle “özel hukuk” türlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Taraflar arasında uygulanan bir eşitlik ve genellik söz konusudur.

Borçlar hukukuna hâkim olan temel ilkeler

 İrade özgürlüğü ilkesi  Nispilik ilkesi

 Dürüstlük ilkesi  Kusurlu sorumluluk ilkesi

 Karşılıklılık (ivazlılık) ilkesi  Borçlunun ikametinde ifa ilkesi

 Kişilerim aleyhine borç ilişkisi kurulamaması ilkesi

İrade Özgürlüğü İlkesi : kişilerin kendi lehine haklar be aleyhine borçlar yaratabilmesidir. Kendi içinde üç alt ilkeyi barındırmaktadır.

Sözleşme özgürlüğü: kişinin sözleşme yapıp yapmamakta, yapacaksa kiminle yapacağını seçebilmesi ve bu sözleşmenin tipini ve içeriğini dilediği gibi belirleyebilmesinde ve de sözleşmeyi değiştirip sona erdirebilmesinde serbest olması gerektiğine ilişkin ilkedir.

Bu ilkenin “sözleşme yapma mecburiyeti” adı verilen önemli bir istisnası mevcuttur.Kamu hizmeti görmekte olan kamu kurum ve kuruluşları kendilerine talepte bulunan kişilerle sözleşme yapmak zorundadır.

Eşitlik İlkesi: Borç ilişkisinin tarafları olan alacaklı ve borçludan hiçbiri kanun tarafından diğeri karşısında bir üstünlüğe sahip kılınmamıştır.Ancak sosyal ve ekonomik anlamda zayıf olan tarafı korumak ve böylece taraflar arasındaki ilişkiyi dengede tutabilmek adına düzenlemeler yapılarak istisnalarda yaratılabilmektedir.Tüketiciyi korumak, işçi lehine yorum yapmak örnek gösterilebilir ve de genel işlem koşullarını bu çerçevede değerlendirmek mümkündür.

Şekil Serbestisi İlkesi: Kanuna göre; ” Sözleşmenin geçerliliği, kanunda aksi öngörülmedikçe hiçbir şekle tabi değildir.” Bu sebeple taraflar sözleşmeyi ister adi sözlü, ister adi yazılı veya resmi yazılı şekilde yapabilirler.Bu ilkenin de ispat şekli ve geçerlilik şekline tabi sözleşmeler istisnalarıdır.

Nispilik İlkesi : sözleşme kural olarak onu yapan tarafları bağlar, üçüncü kişileri etkilemez.Ancak kuvvetlendirilmiş nispi haklar ve üçüncü kişi yararına sözleşmeler bu ilkenin çok önemli istisnalarındandır.

Dürüstlük ilkesi : Tarafların sözleşme öncesinde , sözleşme sırasında ve sözleşme sonrasında birbirlerine karşı dürüst bir kişi olarak hareket etmekle yükümlü olduklarına dair ilkedir.Yan yükümlülüklerde de dürüstlük kuralı önemli rol oynamaktadır.

Kusurlu sorumluluk ilkesi : Tarafların, sözleşmeye aykırı davranması halinde ya da haksız fiil sonucu diğer taraf zarar görmüş olabilir.Bu zararın karşılanması tazminatla mümkündür ve tazminat sorumluluğu için kişinin kusurlu davranışının varlığı aranmaktadır.Bu ilkenin de “kusursuz sorumluluk halleri” olarak adlandırılan önemli istisnaları vardır.Ev başkanlarının sorumluluğu,adam çalıştıranların

Fiili Edimler: dış dünyada bir farklılık yaratan edim türüdür.Örneğin terzinin elbise dikmesi gibi.

Hukuki Edimler: sadece hukuki düzende değişiklik ortaya çıkaran dış dünyada değişiklik yaratmayan edimlerdir.Örneğin borcunun borcunu nakli ya da alacaklının alacağını bir başkasına temlik etmesi gibi

Fiili ve Hukuki Edimler: bu tür edimler hem hukuki hem de dış dünyadaki yaşamda değişiklik olan edimlerdir.mobilya satıcısının satış sözleşmesi yaparak mobilyaları alıcıya teslim etmesi örnek verilebilir.

Mahiyetine Göre Edimler

Parça Borcu: tüm özellikleri belirtilerek sözleşmeye konu edilmiş eşyanın teslimi niteliğindeki borçlardır.Bu tür borçlarda eşya ayrı tutulmaktadır bu nedenle eşyanın ikamesi olmaz.

Cins Borcu: benzerleriyle arasındaki farklılıklar belirtilmeyip genel özellikleriyle sözleşmeye konu edilen eşyaların verilmesi şeklindeki borçlardır.

Seçimlik Borçlar: tarafların borç konusu olarak birden fazla edim belirleyerek borçlunun bunlardan hangisini isterse onu ifa etmekle borçtan kurtulabileceği borç türüdür.Örneğin A, B’ye ya televizyon verecek ya da evini temizleyecektir.

Seçimlik borcu seçimlik yetkiyle karıştırmamak gerekir.

Seçimlik yetkide, seçimlik borçtan farklı olarak asli bir edim vardır.ancak bunun yanında ikinci derecede edim de kararlaştırılmıştır.örneğin A’nın B’ye bin dolar borcu vardır 1000 dolar yerine üç bin beş yüz lira da verebilir.

Para Borçları: borcun konusunun belli bir miktar paranın verilmesi olarak tayin edildiği borçlardır.kural olarak ülke parasıyla ödenir.farklı bir ülke parasıyla ödenmesi konusunda anlaşılmışsa o ülke parasıyla ödenebileceği gibi kur üzerinden çevrilerek ülke parasıyla da ödenebilir.Buna seçimlik yetki denir.

BORCUN KAYNAKLARI

Borcun doğmasına sebep olan olgulara borcun kaynakları denir. Borcun kaynaklarının sorumluluk kavramı ile yakın ilişkisi bulunmaktadır.Bu nedenle öncelikle sorumluluk kavramının üzerinde durmak gerekmektedir.

Sorumluluk kavramı “ile” sorumluluk ve “den” sorumluluk olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.”ile”sorumlu olmak ise kişi(şahıs) ile sorumluluk ve mal ile sorumluluk olmak üzere ikiye ayrılır.

Kişi ile sorumluluk günümüzde uygulanmamakla birlikte borcunu yerine getirmeyen kimsenin borcuna karşılık alacaklıya belli bir süre kölelik gibi vücudu ile sorumlu olma anlayışına dayanır.

Mal ile sorumluluk olma ise kendi içinde sınırlı ve sınırsız sorumluluk olarak ikiye ayrılmaktadır.Sınırlı sorumluluk ise ya belli bir mal ile sınırlılık ya da belli bir miktar ile sınırlı sorumlu olma şeklinde ortaya çıkmaktadır.Devletin “son mirasçı” sıfatı ile sorumlu olması belli bir mal ile sınırlı sorumluluğa örnek verilebilir.Devlet kendisine kalan mirasta maldan daha yüksek değerde bir borca mirasçı olduğu takdirde kendine kalan malı vermekle borçtan kurtulabilmektedir.Belli bir miktar ile sınır sorumluluğa bankaların karşılıksız çıkan her bir çek yaprağı için belli bir miktar ile(1200 TL’ye kadar) sorumlu olmasını örnek vermek mümkündür. “den” sorumluk aslında borcun kaynaklarını ifade etmektedir.Bunlar;

  1. Hukuki işlemlerden (sözleşmelerden)
  2. Haksız fiillerden
  3. Sebepsiz zenginleşmeden olmak üzere borç üç şeyden doğar.

Borç İlişkilerinden Doğan Haklar ve Yükümlülükler

Haklar

Bir borç ilişkisinde alacaklı haline gelen tarafın borçludan yerine getirmesini talep edebileceği bir takım haklar ortaya çıkar. Bunların en önemli örnekleri olarak faiz, cezai hak, yenilik doğuran hak ve defi hakları sayılabilir. Yine de genel bir açıdan bakıldığında bu hakları şöyle değerlendirmek mümkündür;

A. ASLİ HAK: Borç ilişkisinde elde edilmesi düşünülen temel amaçtır. Yani sözleşmenin esaslı unsurudur. Borç ilişkisinin konusunu oluşturan her alacak aslında aynı zamanda alacaklı için de bir asli hakkı sembolize etmektedir.

B. FER’İ HAK: Bu haklar asıl amacı tamamlayan nitelikteki haklardır. Yani varlığı asli hakkın varlığıma bağlıdır. Başka bir deyişle tek başlarına asli haktan bağımsız olarak doğmaz. Örneğin faiz bir fer’i haktır. Çünkü asli bir hak olan para alacağı mevcut olmadıkça faiz istenmesi de mümkün değildir. Aynı şekilde cezai şartlar da bu kategoride kabul edilecek haklardandır.

C. Tali Hak; Bu haklar borç ilişkilerinin esas niteliği oluşturmayıp taraflar açısından ikinci nitelikte haklardır. Kendi içinde yenilik yenilik doğuran ve yenilik doğurmayan haklar olarak ikiye ayrılmaktadır. Buna göre;

Yenilik Doğran Haklar

Hak sahibi iradesini açıkladığı zaman bir hukuksal ilişkinin kurulmasını, değişmesini veya sona ermesini sağlayan kayıt ve şatta bağlı olmayan kullanıldıktan sonra kendilerine dönülemeyen haklardır. Bu haklar da kendi arasında üçe ayrılmaktadır:

Kurucu Yenilik Doğuran Haklar: Bu haklar kullanıldığında taraflar arasında bir hukuki ilişki başlar yani kurulur. Örneğin A ile B’nin bir tablonun satışı konusunda anlaşmaları onlar arasında yeni bir hukuki ilişki başlatmış olur.

Değiştirici Yenilik Doğuran Haklar: Taraflar arasında mevcut ve devam etmekte olan bir hukuki ilişkinin içeriğinde farklılık yaratan haklardır. Ne yeni bir hukuki ilişki başlatmakta ve ne de hukuki ilişkiyi sonlandırmaktadır. Örneğin satın aldığı ürünün defolu olması üzerine bu ürünün ayıpsız olanıyla değiştirilmesinin satıcıdan istenmesi bu tür bir hakkın kullanılmasıdır.

Bozucu Yenilik Doğuran Haklar: Mevcut ve devam etmekte olan bir hukuki ilişkiye son veren nitelikteki haklardır. Örneğin taraflar arasındaki bir sözleşmenin feshi, iptali, azil veya istifa gibi işlemler bu tür haklardandır.

D. İNKAR: İnkarda borçlu söz konusu borç ilişkisini ve dolayısıyla alacaklının hakkını reddetmektedir. Başka bir ifadeyle kişi karşı tarafın ileri sürdüğü iddiaların tamamını reddetmektedir. Borçlunun “aramızda böyle bir sözleşme yoktur” ya da “alacaklı olduğunu iddia eden kişiyi tanımıyorum” gibi beyanları bu bağlamda inkar niteliğindedir.

E. İTİRAZ: itirazda borçlu, alacak hakkının doğmadığını ya da hakkın artık mevcut olmadığını ileri sürmektedir. Yani kişi, karşı tarafın ileri sürdüğü iddiaların tümünü değil ama bir kısmmı reddetmektedir. Örneğin borçlu, alacaklı ile sözleşme yaptığını ve alacaklının hakkmı kabul etmekle

Aynı anda değiş tokuş edebiliniyorsa satış ve kira sözleşmeleri gibi iki tarafa da tam borç yükleyen sözleşmeler denilir.Aynı anda değiş tokuş yapılamıyorsa iki tarafa da eksik borç borç yükleyen sözleşmeler denilir. Karz (kullanmakla tükenen,şeker gibi) ve ariyet (kullanmakla tükenmeyen, otomobil gibi) ödünç sözleşmeleri,vedia,trampa ve rehin bu tür sözleşmere örnektir. Tek tarafa borç yükleyen sözleşmelere en güzel örnek bağış sözleşmesidir.

Bağışın geçerli olması içim karşı tarafın da kabulu gerekir.Bu nedenle tek taraflı sözleşme değilidir.

Hukuki işlem ile hukuki işlem benzeri fiilleri birbirine karıştırmamak gerekir.

Hukuki işlem benzeri fiil beyan sahibinin iradesinden bağımsız olarak kanun koyucu tarafından bizzat hukuki sonuca bağlanmış fiillerdir.Seçimlik haklardan yararlanmak için ek süre tanımak, tam üçüncü kişi yararına sözleşmelerde üçüncü kişinin hakkı kullanmak amacıyla beyanda bulunması hukuki işlem benzeri fiillere örnek olarak vermek mümkündür.Vadesi geçtiği halde borcunu ödemeyen borçluya ihtar gönderilmesi, sadece alacağına kavuşmak niyetiyle yapılmış olsa da borçlu bu ihtarla temerrüde düşmesi bir diğer hukuki işlem benzeri fiile örnektir.

Sözleşmenin Kurulması

Borçlar Kanunu birinci maddesinde ” Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur. İrade açıklaması, açık veya örtülü olabilir.” şeklinde belirtilmiştir.Buna göre kural olarak sözleşmenin ortaya çıkabilmesi için gereken unsurları aşağıdaki gibi sıralayabiliriz;

 İki taraflı olmalı,  Taraflar birbirlerine irade açıklamasında bulunmalı,

 İradeler de birbirine uygun olmalıdır.

Unutmamak gerekir ki her irade açıklaması sözleşme kurulmasına temel oluşturmaz. Yapılan açıklamanın, kurulması düşünülen sözleşmenin esaslı unsurlarını da taşıyor olması önemlidir.Bu açıdan bakıldığında sözleşmelerin esaslı unsurları birincil ve ikincil derece unsurlar olarak ikiye ayrılmaktadır.

Birinci dereceli unsurlar sözleşmenin olmazsa olmaz nitelikteki unsurlarıdır.Bu unsurlarda anlaşılamamış olması durumunda kural olarak sözleşme de kurulmuş olmaz. Örneğin satış sözleşmesinde mal ve satış bedeli olmazsa sözleşme kurulmuş sayılmaz.Ancak ikinci dereceli unsurlarda (ambalajlama,ifa yeri ve zamanı gibi) uyumsuzluk olursa, sözleşme kurulmamış sayılmaz.

İcap (öneri) – İcaba Davet ve Kabul

A.İCAP: bir sözleşmenin yapılmış sayılabilmesi için gereken irade açıklamalarından zaman itibariyle önce yapılan irade açıklamasına icap(öneri) denir.Açıklamanın icap sayılabilmesi için aşağıdaki özellikleri taşıyor olması gerekir.

 Ciddi olmalıdır.

 Bağlayıcı olmalıdır.  Muhattaba varması gereken irade açıklaması olmalıdır.

 İcap açık veya örtülü olabilir.  Sözleşmenin esaslı unsurlarını içermelidir.  Belli bir kişiye yönelmesi gerekmez. Kamuya yönelik de olabilir.

2012 yılında Borçlar Kanunu’nda yapılan değişiklik sonucu fiyat listesi,katalog gönderilmesi de artık icap kabul edilmektedir.Ayrıca ” ısmarlanmamış bir şeyin gönderilmesi öneri sayılmaz.Bu şeyi alan kişi, onu geri göndermek veya saklamakla yükümlü değildir.”

B.İCABA DAVET: Yaptığı açıklamayla kendisini bağlamış olmaksızın karşı tarafın kendisine öneride bulunması amacıyla yapılan irade açıklamasıdır.Bir başka deyişle kişi karşı tarafın kendisine icapta bulunması için sözleşme yapmaya özendirmesidir.

C.KABUL: İcaptan sonra ve ona uygun olarak yapılan irade açıklamasıdır.İcapta olduğu gibi tek taraflı ve karşı tarafa varması gereken bir irade açıklamasıdır.Kabul beyanıyla ortaya bir sözleşme çıkacağı için kurucu yenilik doğuran niteliktedir.

Kabul beyanı öneriyi genişleten, değiştiren veya tamamlayan nitelikte ise kabul olarak değil yeni bir icap olarak değerlendirilir.

Sözleşmelerin Kurulma – Hüküm ve Sonuçlarını Doğurma Anı

Hazırlar arasında: Borçlar Kanunu m.4’te ” Telefon,bilgisayar gibi iletişim sağlayabilen araçlarla doğrudan iletişim sırasında yapılan öneri,hazır olanlar arasında yapılmış sayılır.” demektedir. Sözleşmenin taraflarının veya temsilcilerinin yüz yüze veya telefon gibi teknolojik aletler sayesinde aynı mekan veya aynı zamanda karşılıklı görüşmesi hazırlar arasında görüşme olarak kabul edilir.

Hazırlar arasında görüşme durumunda icaba karşılık açıklanan kabul beyanı ile birlikte hem sözleşme yapılmış ve hem de hüküm ve sonuçları doğmuş olur.

Süresiz icapta derhal kabul edilmeme bir red beyanı olarak varsayılacaktır.

Hazır olmayanlar arasında : Mektup,fax , telgraf, haberci (temsilci değildir buna dikkat edilmeli) ile yapılan sözleşmeler hazır olmayanlar arasında yapılmış sayılır.

Borçlar Kanunu m.5’de ” Kabul içim süre belirlenmeksizin hasır olmayan bir kişiye yapılan öneri, zamanında ve usulüne uygun olarak gönderilmiş bir yanıtın ulaşmasını beklediği ana kadar önereni bağlar.” Demektedir. Buna göre icapçı;

 İcabının kabulcüye varması için gereken süre

 Kabulcünün düşünüp karar vermesi içn geçecek makul süre  Kabul haberinin icapçıya varması için geçecek makul süre boyunca icabıyla bağlı kalacaktır.

Hazır olmayanlar arasında yapılacak sözleşmeler, kabul haberinin icapçıya vardığı anda kurulmuş sayılmaktadır. Kabul haberinin icapçıya gönderildi an ise sözleşmenin hüküm ve sonuç doğurduğu an olarak kabul edilir.

Sözleşme taraflarından birinin ölümü durumunda sözleşmeye konusu olan edimin kişisel bir edim olup olmadığı önem taşımaktadır.Eğer edim maddi bir edimse icapçının da kabulcünün de mirasçılarını sözleşme bağlamaktadır. Ancak sözleşme konusu kişisel (şahsi) edim ise bu durumda mirasçının kim olduğu önem kazanmaktadır. Mirasçının edim konusunda uzman olup olmamasına göre sonuç değişecektir.Mirasçının edimle ilgili hiç bir ilgi ve uzmanlığı yoksa bu durumda sözleşme mirasçıyı bağlamayacaktır. Ancak mirasçı ölen kişi kadar edim konusunda uzmansa ve karşı taraf edimin ifasını mirasçıdan talep ederse bu durumda mirasçı sözleşmeyle bağlı kalacaktır.

İcap veya kabulden geri dönme (rücu) mümkündür.Ancak bunun için karşı taraf henüz icap veya kabulü öğrenmeden olması gerekir. İcap veya kabul, muhatabı tarafından öğrenildikten sonra ne icaptan ne de kabulden geri dönmek geçerli olmayacaktır.

  1. Geçerlilik şekli; bir sözleşmenin kanunda belirtilen şekilde yapılmadıkça geçerlilik kazanamayacağı şekil türüdür.Sıhhat şartı olarak da bahsedilir.
  2. İspat şekli; sözleşmenin hukuken geçerli bir varlığının bulunması açısından tereddütün olmadığı ancak sözleşmenin varlığının ispat edilebilmesi amacıyla tercih edilen şekildir.
  3. Sözlü şekil; iradenin söz ile açıklanmasıdır.Sözlü vasiyetname ve evlenme sözleşmesi önemli iki örneğidir.
  4. Yazılı şekil; sözleşmenin kurulması için gereken irade açıklamalarının yazıya dökülmesiyle ortaya çıkan şekildir.

Borçlar kanunu’nun 14. Maddesinde ;

 İmzalı bir mektup  Asılları borç altına girenlerce imzalanmış telgraf

 Teyit edilmiş olmaları kaydıyla faks veya buna benzer iletişim araçları  Güvenli elektronik imza

İle gönderilip saklanabilen metinler de yazılı şekil yerine geçer diyerek yazılı şeklin kapsamını genişletmiştir.

Yapılan değişiklikle artık iadeli taahhütlü mektup şart değildir, imzalı mektup yeterli olmaktadır.

Sms (kısa mesaj) yazılı şekil değildir. Yazılı şekilde kendi içinde farklı gruplara ayrılmaktadır.Bunlardan en önemlileri adi ve resmi yazılı şekildir.

Adi yazılı şekil de tarafların iradelerini herhangi bir resmi makamın katılımına gerek duyulmaksızın yazılı hale getirmeleri biçimindeki şekildir.Adi yazılı şekil metin ve imza adı verilen iki unsurdan oluşmaktadır.metin, sözleşmenin irade yansıtan kısmıdır.Kim tarafından, neyle ve neyin üzerine yazıldığının bir önemi olmadığı gibi hangi dilde yazıldığının da bir önemi yoktur.imza ise metin altına atılan ve kişinin kimliğini gösteren işarettir.İmza kural olarak kişinin ad ve soyadını elle yazması olduğu için bu noktada iki önemli istisna mevcuttur.Bu istisnalardan ilki okuma yazama bilmeyenlerin imzasıdır.Bu kişiler imza olarak usulüne göre onaylanmış bir alet ya da mühür kullanılabilirler, bu da yoksa imza olarak parmak izi de kullanabilirler.İkinci istisna ise işleri gereği çok sayıda belge imzalayan kişiler içindir el yazısı dışında bir araçla imza atabilirler.

Yeni borçlar kanunu görme engelli kişilerinde yazılı imzalarının geçerli sayıldığına yer vermiştir, dilerlerse imzalarında şahitte kullanabilirler. Eski kanunda şahit huzurunda ve notere onaylatılmak zorunluluğu vardı.

Resmi yazılı şekil is tarafların iradelerini resmi bir makam huzurunda veya onun katılımı esnasında açıklamalarını ile ortaya çıkan şekildir.

Kanunlarımız bazı sözleşmeleri adi yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli sayılmayacağını düzenlemiştir. Bu tip sözleşmelere;

 Önalım sözleşmesi  Ömür boyu gelir sözleşmesi

 Cari hesap sözleşmesi

 Kefalet sözleşmesi

 Alacağın devri sözleşmesi  El yasılı vasiyet

 Taşınır bağışlamam sözü verme(vaadi)  Taşınmaz tellallığı( simsarlığı) önemli örneklerindendir.

Mutlaka resmi yazılı şekilde yapılması gereken sözleşmelerin önemli örnekleri ise;

 Miras sözleşmesi

 Karı koca arasında mal rejimi sözleşmesi  Resmi vasiyetname

 Ölünceye kadar bakma sözleşmesi  Motorlu araçların satışı

 Taşınmaz satış vaadi  Taşınmaz satımı

 Finansal kiralama sözleşmesi  Taşınmaz bağışlama taahhüdü

 Alım ve geri alım sözleşmeleri  Taşınmazın sınırlı ayni hakla sınırlandırılması

Kanunun resmi şekle veya özel bir merasime tuttuğu sözleşmeler

 Teminat amacı güden sözleşmeler

 Kambiyo senetleri güvenli elektronik imza ile imzalanmaz

Şekle aykırılığın yaptırımı mutlak butlandır. Kanunda şekle bağlanmamış bir sözleşmenin tarafları, sözleşmenin belli bir şekilde yapılmasına karar vermişler ve belirlenen şekilde yapılmamışsa sözleşme tarafları bağlamaz.

İrade İle İrade Açıklaması Arasındaki Uygunsuzluk Halleri

Bilerek Yaratılan İrade Uygunsuzlukları -Muvazaa

Muvazaa, sözleşme taraflarının her ikisinin aralarında anlaşarak üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, gerçekte uymayı düşünmedikleri irade açıklamalarında bulunmalarıdır.

Mutlak Muvaza : Tarafların sırf üçüncü kişiler öyle olduğunu zannetsin diye gerçekte uymayı düşünmedikleri bir irade açıklamasında bulunmalarıdır. Burada uymayı düşünmedikleri ama öyle zannedilsin diye yapılan irade açıklamaları “görünürde işlem” gerçek iradeleri ise “gizli işlemi” ifade eder. Mutlak muvazaa da görünen işlem mutlak butlanla hükümsüzdür. Yani bu işlem hukuken geçersizdir.

Bu durumda sözleşme geçmişe etkili olarak yani yapıldığı tarihten itibaren geçersiz hale gelmiş olur. Başka bir ifadeyle hiç yapılmamış gibi sonuçlar doğar.

Bu nedenle tarafların birbirlerine verdikleri şeylerin de sebepsiz zenginleşme gereği iade edilmesi gerekir.

Yanılma nedeniyle sözleşmeyi geçersiz kılan taraf bu hususta kusurlu ise diğer tarafın ortaya çıkan zararlarını tazmin etmek zorunda kalır. Bu tazmin menfi zararın tazmini niteliğindedir. Ancak, diğer taraf yanılmayı biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, tazminat istenemez.

Yanılma nedeniyle sözleşme geçersiz kılınmak istendiğinde karşı taraf gerçekte yanılanın gerçekte arzu ettiği koşullara uymaya hazır olduğunu beyan ederse artık hata nedeniyle sözleşme yapılamaz.

Aldatma(hile)

Kişinin başkası tarafından yanıltılmasıdır. Burada kişiyi aldatan sözleşmenin diğer tarafı olabileceği gibi, sözleşmenin tarafı olmayan üçüncü bir kişi de olabilir. Aldatmada, yanılmada olduğu gibi bu durumun esas olup olmadığı gibi bir ayırım yapılmaz. Ancak aldatan kişi de bir aldatma kastının varlığı gerekir. Yani aldatanda böyle bir kasıt yoksa burada hileden söz edilemez. Hileden dolayı sözleşmenin geçersiz kılınması mümkündür, fakat bunun için aldatanın kim olduğu önem taşır. Nitekim hileyi yapan sözleşmenin diğer tarafıysa bu durumda hileye uğrayan bu durumu öğrendiği andan itibaren 1 hak düşürücü sürede tek taraflı bir irade açıklamasıyla sözleşme geçersiz kılabilir. Ancak hileyi yapan üçüncü kişiyse; örneğin A ile B arasındaki sözleşmede C, A’yı B konusunda hileye uğratarak sözleşme imzalanmasını sağlamışsa; A’nın sözleşmeyi geçersiz kılabilmesi için diğer tarafın yani B’nin bu aldatmadan haberdar olup olmadığına bakmak gerekir. Eğer B, A’nın C tarafından hileye uğratıldığını biliyorsa A, sözleşmeyi geçersiz kılabilir. Ama B hileden habersizse bu durumda A sözleşmeyi geçersiz kılamayacaktır.

Korkutma (Tehdit-İkrah)

Bir kimsenin diğer tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisine veya yakınlarına zarar vereceği korkusu yaratarak onu sözleşme yapmaya razı etmesidir. Tehdidin kişilik haklarına veya malvarlığına yönelmiş olması gerekir.

Aşırı Yararlanma (Gabin)

Bir kimsenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizlik ya da tecrübesizliğinden yararlanarak aşırı ve oransız bir boyutta menfaat elde edilmesidir. gabine maruz kalan kişi Borçlar kanunu’na göre iki farklı talepte bulunabilir. Buna göre kişi ya durumun özelliğine göre sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini isteyebilecek ya da sözleşmeye bağlı kalarak sadece edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilecektir.

Zarar gören hakkını aşırı yararlanmayı öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl zor durumda kalmada ise bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl içinde ve her iki halde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.

Temsil

Temsil, bir kişinin bir hukuki işlemi başkasının ad ve hesabına yaparak o işlemin hukuki sonuçlarının adına temsilci olarak hareket ettiği kişinin hesabına doğmasını sağlamıştır.

Dolayılı temsil ; temsilci işlemi yaparken bu işlemi bir başkasının adına ve hesabına yaptığını söylememekte işlemi sanki kendisi yapıyormuş gibi davranmasıdır. Temsilde temsilcinin kendi adına

doğan tüm hak ve borçları temsil ettiği kişiye başka bir sözleşmeyle aktarması gerekmektedir. Bu aktarma sözleşmesi genellikle alacağın temliki ve borcun nakli sözleşmeleriyle olmaktadır.

Doğrudan doğruya temsil ; Temsilcinin işlem yaparken bu işlemi başkasının adına veya hesabına yaptığını belirterek yapmasıdır. Sözleşmeden doğan tüm hak ve borçlar temsilciyi bağlamayıp doğrudan doğruya temsil olunanı bağlamaktadır.

Bununla beraber, temsilcinin başkasının ad ve hesabına hareket etmekte olduğunu açıkça bildirmesi her zaman şart değildir. Yani bazı durumlarda temsilci başkasının adına hareket ettiğini açıkça belirtmemiş olsa bile, yine de doğrudan doğruya temsil söz konusu olabilmektedir. Bu durumu içeren iki önemli istisnai hal söz konusudur.

Buna göre;

Üçüncü kişi kendisiyle hukuki işlem yapan kişinin temsilci olduğunu hal ve durumdan çıkarabiliyorsa bu durumda yapılan işlem temsilciyi değil temsil olunanı bağlayacaktır.

Bir diğer istisnai durum ise, hukuki işlemin temsilci veya temsil olunandan biri ile yapılmasının üçüncü kişi için önemli olmaması halidir. Örneğin bir üniversite öğrencisinin öğretmeni için bedelini ödeyerek bir kitap satın almasında, satıcı açısından öğrencinin kitabı kendisi için mi yoksa öğretmeni için mi satın aldığını hiçbir önemi bulunmamaktadır. Burada öğrencinin yaptığı sözleşme doğrudan doğruya öğretmeni bağlayacaktır. Tabi ki burada unutulmaması gereken diğer bir husus ise öğretmenin öğrencisine bu konuda önceden yetki vermiş olmasıdır.

Yetkili temsil : Temsilcinin, temsil olunan tarafından yetkilendirildiği temsil türüdür. Burada verilen yetkinin genel veya özel yetki olup olmaması önemlidir.

Genel yetki : Temsilciye hemen her konuda işlem yapabilme yetkisi verilmesi olarak ifade edilebilir. Ancak kanunen bazı işlemler vardır ki onların genel yetkiyle yapılması mümkün değildir. Bu işlemlerin yapılabilmesi için özel yetkinin bulunması gerekir.

Özel yetki : Kanunda sayılan bazı işlemlerin yapılabilmesi için gereken yetki türüdür. Bu yetkinin mantığında yapılması istenen işlemin hangi işlem olduğunun açıkça belirtilmesi vardır. Örneğin “taşınmazlarımdan dilediğini, dilediği bedelle satabilir.” yetkisi genel yetki niteliğindedir. Böyle bir yetkiyle taşınmaz satışı yapılamaz. Bunun için 2126 ada, 4 parseldeki taşınmazın satışı gibi açıkça hangi taşınmaz olduğunun belirtilmesi şeklinde özel bir yetkinin verilmiş olması gerekir. Kanunumuz aşağıdaki şu işlemlerin özel yetkiyle yapılabileceğini belirtmiştir. Buna göre;

 Dava açma  Sulh olma

 Bağışlama  Tahkim

 Ana parayı alma  Ödünç alıp verme

 Kefalet  Kambiyo taahhüdünde bulunma

 İflas, iflasın ertelenmesi ve konkordato talebi

Azil şekle tabi değildir. Ancak azil temsilcinin bunu öğrendiği andan itibaren sonuç doğurur. Bu nedenle eğer temsilci azledildiğini henüz bilmiyorsa, yetkinin sona erdiğini henüz öğrenmeden önce üçüncü kişilerle yapmış olduğu sözleşmeler temsil olunanı ve haleflerini bağlayacaktır. Fakat azilden temsilci haberdar olmasa bile diğer taraf haberdarsa buna rağmen azil geçerli sayılır.

2. İstifa: Temsilcinin tek taraflı irade açıklaması ile görevden ayrılmasıdır. Tıpkı azil gibi bozucu yenilik doğuran bir haktır ve zamansız ya da haksız yapılmışsa karşı tarafa tazminat ödemeyi gerektirir. **3. Sürenin Sona Ermesi

  1. İşlemin Yapılması
  2. Taraflardan birinin ölümü, gaipliğine karar verilmesi veya fiil ehliyetini kaybetmesi
  3. İflas**

Temsil Yetkisinin Sona Ermesinin Sonuçları

Temsil yetkisinin verildiği ilan edilmişse bu yetkinin geri alındığının da ilan edilmesi gerekir. Aksi halde yani azil ilan edilmemişse, yetkinin geri alındığı üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez. Yani temsil olunan üçüncü kişi ile yapılan sözleşmeyle bağlı olur.

Temsil yetkisinin varlığı bazen, temsilciye yetki belgesi verilerek kurulabilir. Bu durumda sona erdiğinin üçüncü kişilere bildirilmesi mümkün olmayacaktır. İşte böyle hallerde yetki belgesinin geri alınması gerekir. Bunun için gerekirse belgenin hükümsüz sayılması için dava açılmalıdır. Diğer bir bakışla temsilcinin yetki belgesini temsil olunana geri vermekle veya hakimin belirleyeceği yere bırakmakla yükümlü olduğu söylenebilir.

Haksız Fiilden Doğan Borçlar

Borcun kaynaklarından bir diğeri de haksız fiilden doğan borçlardır. Böyle bir borcun doğabilmesi için bazı koşulların varlığı gerekir. Buna göre haksız fiilden doğan borçların şartları şunlardır;

 Hukuka aykırı bir fiilin varlığı

 Kusurun varlığı  Zararın varlığı

 İlliyet (nedensellik) bağının bulunması

A. Hukuka Aykırı Fiil

Haksız fiilden bir borcun doğabilmesi için öncelikle ortada hukuka aykırı bir üilin bulunması gerekir. Bu çerçevede hukuk düzeninin korumadığı fiiller hukuka aykırıdır. Ancak bazen fiil hukuka aykırı nitelikte olsa da hukuk onu uygun bir Hil olarak kabul edebilmektedir. Yani bir fiilin hukuka aykırı sayılabilmesi için o fiilin hukuka uygunluk sebeplerinden biri olmamasl gerekir. Buna göre şu hâllerde hukuka aykırı fiil nedeniyle borç ilişkisi doğmaz

 Kanunun veya amirin emrini ifa  Kamu yararının varlığı

 Özel yararın varlığı  Haklı savunma

 Zorunluluk hâli

 Kendi hakknu koruma  Mağdurun rızası

B. Kusur

Haksız fiilden borç doğabilmesi için kişinin bu fiilinde kusurlu da olması gerekir. Kusur, kendi içinde kast ve taksit olarak ikiye ayrılmaktadır. Kast, kişinin fiilinin ortaya çıkartacağı sonuçları bilerek ve isteyerek hareket etmesi iken taksir, kişinin fiilinin sonuçlarını öngörmesi ancak sonuçlarının doğmasını istememesi ve hatta bu sonuçları engellemeye çalışmamasıdır. Kusurun bu türlerinin dışında iki de derecesi bulunmaktadır. Bunlar ise;

Ağır kusur ; kast ve ağır ihmal fiillerinden oluşur. Ağır ihmal, basit bir özen ve dikkatle zararın önlenmesi mümkün iken bunun yapılmaması sonucunda zararın ortaya çıkmasıdır. Örneğin; acelesi olduğu için kırmızı ışıkta geçen arabanın trafik kazası sonucu verdiği zararda ihmal, ağır ihmal derecesindedir.

Hafif kusur ; daha fazla özen ve dikkatin gösterilmesini gerektiren hallerde bunun gösterilmeyerek zararın doğmasına neden olunmasında hafif kusur söz konusudur.

 Kanunumuz kusurun ağır ya da hafif olması durumuna göre sorumluluk hallerini özellikle düzenlemiştir. Nitekim kusurun ağır olması halinde kanunumuz;

 Borçlar Kanunu m. 51’de “Hakim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler. Tazminatın irat biçiminde ödenmesine hükmedilirse, borçlu güvence göstermekle yükümlüdür.”  Borçlar Kanunu m. 52’de “Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hakim, tazminatı indirebilir.”

 Bir kimsenin ahlaka aykırı bir fiille başkasına verdiği zarardan sorumlu tutulabilmesi için kasten hareket etmiş olması gerekir.

 Zararın doğumu 3. kişinin veya zarar görenin ağır kusurundan kaynaklanmışsa, illiyet (nedensellik) bağı kesileceğinden, zarar verenin sorumluluğu ortadan kalkar.

C. Zarar HAKSIZ fiil sorumluluğunun bir diğer şartı, kişinin bu haksız fiil sonucunda zarar görmüş olmasıdır. Ortaya çıkan zararın farklı türlerin mevcuttur. Bu türlerin önemli olanları şöyledir;

 Maddi Zarar

 Manevi Zarar  Doğrudan Doğruya Zarar

 Dolaylı Zarar  Yansıma Yoluyla Zarar

D. İlliyet (Nedensellik) Bağı

a. Malvarlığı zararlarının hesaplanması : Burada amaç malvarlığının haksız iiilden önceki değerini belirlemektir. Bunun için haksız fiilden önceki ve haksız fiilden sonraki malvarlığı değerleri belirlenerek arasındaki fark tespit edilir. Böylece ortaya çıkan zarar bulunmuş olur. Ancak bu zarar belirlenirken haksız fiil dolayısıyla zarar gören kişinin buna rağmen elde ettiği bazı menfaatler varsa bunların ekonomik değerleri de bu farktan mahsup edilir. Örneğin; trafik kazası nedeniyle arabası zarar göfen kişi sigorta şirketinden tazminat almışsa, bu yarar ortaya çıkan zarardan indirilir. Buna denkleştirme denir. Eğer sigortadan alınan tazminat gibi elde edilen yarar, ortaya çıkan zararı karşılamaya yetmiyorsa yararı aşan kısım için tazminat talep edilmesi mümkündür.

Zararın tespitinde söz konusu malın o zamana kadar ki kullanılmışlığı da dikkate alınmalıdır. Örneğin; zarar gören eşya on yıllık bir bisikletse ortaya çıkan zarar o bisikletin yeni halinin fiyatı üzerinden değil, yıpranmış haldeki değeri üzerinden hesaplanmalıdır.

Ancak on iki kişilik nadide bir yemek takımının bir tabağının kırılması hâlinde ortaya çıkan zararı tek bir tabak üzerinden hesaplamak da adil olmayacaktır. Bu tür durumlarda ise zarar hesaplanırken eşyanın bütünü dikkate alınmalıdır.

b. Şahıs varlığı zararlarının hesaplanması: Burada ortaya çıkan zarar ya kişinin ölmesi ya da bedensel bir zarar görmesi yani yaralanması şeklinde ortaya çıkabilmektedir. Eğer bedensel bir zarar ortaya çıkmışsa zarar gören;

 Tedavi için gereken giderleri  Kazanç kayıplarını

 Çalışma gücünün azalması veya kaybı nedeniyle ortay çıkan kayıpları ve  Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıpları talep edebilir.

Haksız fiil nedeniyle kişinin ölmesi durumunda ise ölenin yakınlarımn zarara neden olan kişiden;

 Cenaze masraflarım

 ölüm gerçekleşene kadar yapılan tedavi masraflarını  ölüm gerçekleşene kadar çalışma gücünün kaybedilmesinden doğan kayıpları ve

 ölenin desteğinden yoksun kalanların uğradığı kayıpları talep etmesi mümkündür.

Bedensel zararın kapsamı, karar verme sırasında belirlenemiyorsa hakim, kararsın kesinleşmesinden başlayarak 2 yıl içinde, tazminat hükmünü değiştirme yetkisini saklı tutabilir.

B. Tazminatın Hesaplanmasında

Borçlar Kanunu’nun 51.m’nde “Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özelliklede kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler. Tazminatın irat biçiminde ödenmesine hükmedilirse, borçlu güvence göstermekle yükümlüdür.” Zarar gören,

 Zararı doğuran fiile razı olmuş veya

 Zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş ya da  Tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hakim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir.

Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hakim, tazminatı yine indirebilir.

C. Tazminat Miktarının Hesaplanmasında Dikkate Alınacak Hususlar

Aşağıda belirtilen hususlar maddi tazminatın hesaplanmasında indirim sebepleri olarak kabul edilmektedir. Buna göre;

 Zarar görenin ortak kusuru  Zarar verenin kusurunun hafifliği

 Zarar görenin tazminat ödediği durumda zor duruma düşecek olması  Zarara uğrayanın rızasının bulunması

 Failin ekonomik ve sosyal durumu  Halin gerektirdiği hal ve şartlar dikkate alınır.

Kusursuz Sorumluluk ve Yardımcı Kişilerin Fiilinden Sorumluluk

Kişinin kusur bulunmasa bile onu sorumlu tutan bir takım özel durumlara kusursuz sorumluluk denir. Bu kusursuz sorumluluk halleri üç ilkeye dayanmaktadır.

 Hakkaniyet ilkesi

 Tehlike İlkesi  Özen İlkesi

Hakkaniyet İlkesi

Tam ehliyetsiz kişiler kural olarak fiillerinden dolayı sorumlu değilidir. Ancak, istisnai olarak hakkaniyet gerektirdiğinde hakim tarafından verdikleri zararlardan ötürü kısmen veya tamamen sorumlu tutulabilmektedirler.

Tehlike İlkesi

Bazı faaliyet ve varlıkların sırf mevcudiyetlerinden dolayı tehlike barındırıyor olması anlayışına dayanmaktadır.

a. Motorlu Araç işletenlerin Sorumluluğu; Motorlu aracın işletilmesinden kasıt gerçek ve farazi işleten kavramıyla düzenlenmiştir.

Gerçek İşleten

 Malik yani araç sahibi  Aracı mülkiyeti muhafaza kaydıyla satın alan

 Aracı uzun süreli kiralayan  Aracı rehin alan

 Aracı ödünç (ariyet) alandır.

Farazi İşleten ise

 Yarış organizatörleri